Yayınlar

  • Anasayfa

FERAGATİN DİĞER YÜZÜ: ISLAH İLE DAVA DEĞERİNİN AZALTILMASI

Hukuk yargılaması, davanın her iki tarafına bir defaya mahsus olmak üzere deyim yerindeyse bir güncelleme hakkı tanımaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176. maddesi açıkça Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.”  hükmünü havi olup, bu hakkın bir seferliğe yönelik tanındığını da anlatmaktadır. Islah, sözlü ve yazılı olarak yapılabildiği gibi karşı tarafın muvafakatine de bağlı değildir. Nitekim uygulamada ıslah dilekçesinin tebliğ edilmesi, kanun lafzından da açıkça anlaşılacağı gibi “haberdar etmeye” yönelik usuli bir haldir. Usulen tahkikat bitirilinceye değin ıslah yapılabilirken HMK m. 177/2 uyarınca Yargıtay’ın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz. Buradaki temel kriter, bozma yahut kaldırma kararından sonra ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapmasıdır.

Islah müessesesi, uygulamada tarafların sıklıkla başvurduğu bir hak olmakla birlikte neticeleri de Kanun’da açıkça hüküm altına alınmıştır. Belirtmek gerekir ki Kanun’un 179. maddesinin 2. fıkrasında “Ancak ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getireceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yeminin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz.“ denilerek ıslahın etkisiz kaldığı usuli işlemler açıkça belirtilmiştir. Islah yolu ile dava türünün değiştirilmesi de mümkün olup, uygulamada en yaygın örneğini itirazın iptali davalarının alacak davalarına dönüştürülmesi şeklinde göstermektedir. Nitekim yine yerleşik içtihatlarla ıslah yolu ile zamanaşımı def’inin dahi öne sürülebileceği kabul görmüştür.

Peki tüm bunların ışığında ıslah ile dava değerinin azaltılması mümkün müdür? Yargılama esnasında alacağının daha düşük olduğunu tespit eden davacı, talep sonucundaki miktarı ıslah yolu ile azaltabilecek midir?

Alacağa yönelik iddianın, uygulamada yargılama giderlerinden sorumlu tutulmamak amacı ile ıslah edilerek azaltılması yaygın fakat yanlış bir uygulamadır. Nitekim dava değeri, davanın mahiyetine göre belirlenebilir yahut belirlenemez olarak ayrıma tabi tutulur iken, alacağın dava sırasında dava değerinden daha az olduğunun tespit edilmesi “dava sırasında taraflardan birinin gerçekleştirdiği usuli işlem” tanımına uymadığı gibi dava değerinin belli bir oranda azaltılması da davayı değiştirmek veya genişletmek olarak nitelendirilemez. Yerleşik içtihatlarda dava değerinin azaltılmasının feragat ile mümkün olacağı, bu durumun ıslaha konu edilemeyeceği kabul edilmiştir. Kısaca değinmek gerekirse Kanun’un 307. maddesinde davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi şeklinde açıklanan feragat, karşı tarafın muvafakatine bağlı olmayan bir vazgeçme işlemidir. Feragat, sözlü ve yazılı olarak yapılabileceği gibi, kısmen belli bir değer üzerinden de gerçekleştirilebilir. Feragatin en önemli özelliklerinden biri de herhangi bir şarta bağlı olmadan ortaya konmasının gerekliliğidir. Feragat, hüküm kesinleşinceye kadar gerçekleştirilebilen ve kesin hükmün sonuçlarını doğuran usuli bir işlemdir. Bu nedenle taraflar, davada aleyhine sonuç doğmuş gibi yargılama giderlerinden de sorumlu tutulacaktır. Feragatin kesin hüküm olarak sonuçları ortaya koyması, yalnızca irade bozukluğu iddiası ile sorgulanabilecektir. Hile, ikrah gibi irade sakatlıklarının tümünde feragatin iptali talep edilebilecektir. Feragatin kesin hüküm sonuçlarını doğuracağı kanun lafzı ile anlaşıldığı üzere ıslah ile dava değerinin azaltılması, talepten feragat olarak değerlendirileceğinden, taraflar açısından kesin hüküm gibi sonuç verecektir.

Gerçekten Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2018/1232 Esas, 2019/2433 Karar sayılı ilamında

“Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak …/… ve …/… no.lu her bir bağımsız bölüm için ayrı ayrı dava değeri göstererek müdahalenin men’i ve ecrimisil talebinde bulunmuştur. ….08.2014 havale tarihli ıslah dilekçesi ile talep sonucunu daraltarak (azaltarak) sadece …/… no.lu taşınmaz için müdahalenin men’i ve ecrimisil talebinde bulunmuş, mahkemece de davacı tarafın ıslah talebi doğrultusunda …/… no.lu taşınmaz yönünden karar verilerek yargılama giderlerinin tamamının davalıdan alınmasına hükmedilmiş, kendisini dava ve duruşmalarda vekil ile temsil ettiren davalı yararına vekalet ücretine de hükmedilmemiştir. Bu durumda, mahkemece …/… no.lu taşınmaza ilişkin olarak leh veya aleyhte herhangi bir hüküm kurulmamış olması doğru görülmediği gibi davacı tarafın …/… no.lu taşınmaz ile ilgili talep sonucunu daraltmasının davadan kısmi feragat olarak kabul edilerek yargılama giderlerinin davanın kabul ve red oranına göre taraflar arasında paylaştırılması ve davalı taraf lehine reddedilen kısım yönünden yürürlükteki AAÜT gereğince vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması da hatalı olmuştur.”

şeklinde hüküm tesis edilmiştir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2016/35110 Esas, 2020/18053 Karar sayılı ilamında ise

Davacı tarafın istem sonucunu azaltması, davayı genişletme veya değiştirme sayılmaz. Tam veya kısmi feragat için karşı tarafın iznine ve ayrıca bunun için ıslah yoluna başvurulmasına gerek de yoktur. Dolayısıyla davacılar vekilinin bu isteminin ıslah müessesinin niteliği ile bağdaşır bir yönü de bulunmamaktadır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Mahkemece; davacı vekilinin istemi, kısmi bir feragat olarak kabul edilip, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca dava dilekçesindeki ilk talebi ile kabul edilen miktar arasındaki fark üzerinden davada kendisini vekille temsil ettiren davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsiz bulunup bir diğer bozma sebebidir.”

denilerek talep sonucunun azaltması feragat olarak kabul edilip, aksi yöndeki ilk derece mahkemesi kararı bozulmuştur.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2015/7333 Esas, 2018/1019 Karar sayılı ilamı ise

“… davacının talep sonucunu azaltması, daraltması davayı değiştirme sayılmaz. Bu nedenle davacının talep sonucunu azaltması için kural olarak davalının muvafakatine ihtiyaç olmadığı gibi ıslah yoluna başvurmasına da gerek yoktur. Davacı, talep sonucunu kısmi feragat yolu ile daraltabilir. Müddeabihin azaltılması ıslah kavramı kapsamında değil, davadan feragat müessesesi içinde mütaalaa edebilir. Bu durumda talep sonucunun azaltılan kısmı yönünden davanın feragat nedeniyle reddine ve reddedilen kısım üzerinden davalı taraf yararına vekalet ücretine karar verilmesi ayrıca yargılama giderlerinin kabul-red oranına göre taraflar arasında paylaştırılması gerekir. Somut olayda davacı vekili dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 55.000,00 TL maddi, 40.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep etmiş, 18.02.2014 tarihli dilekçesi ile talep sonucu daraltarak (azaltarak) ile 55.000,00 TL maddi tazminat talebini 19.214,63 TL’ye, 40.000,00 TL manevi tazminat talebini ise 10.000,00 TL’ye indirdiğini belirtmiş, mahkemecede davacının ıslah edilen davasının kabulü ile 19.214,63 TL maddi, 1.000,00 TL manevi tazminatın davalı taraftan tahsiline karar verilip yargılama giderlerinin tamamının davalıdan alınmasına, hükmedilmediği gibi kendisini dava ve duruşmalarda vekil ile temsil ettiren davalı yararına vekalet ücretine de hükmedilmemiştir. Bu durumda mahkemece davacı tarafın talep sonucunu daraltmasının davadan kısmi feragat olarak kabul edilerek yargılama giderlerinin davanın kabul ve red oranına göre taraflar arasında paylaştırılmasına ve davalı taraf lehine reddedilen miktar yönünden yürürlükteki AAÜT. gereğince vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması da isabetli görülmemiştir.”

şeklinde olup, talep tutarının azaltılmasının ıslah müessesi ile değerlendirilemeyeceği, davadan feragat şeklinde hüküm kurulmasının gerekliliği açıkça ortaya konmuştur.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2015/29974 Esas, 2017/11141 Karar sayılı ilamında ise

“Davacının talep sonucunu azaltması daraltması davayı değiştirme sayılmaz. Bu nedenle davacının talep sonucunu azaltması için kural olarak davalının muvafakatine ihtiyaç olmadığı gibi ıslah yoluna başvurmasına da gerek yoktur. Davacı, talep sonucunu kısmi feragat yolu ile daraltabilir. Müddeabihin azaltılması ıslah kavramı kapsamında değil, davadan feragat müessesesi içinde mütaalaa edebilir. Bu durumda talep sonucunun azaltılan kısmı yönünden davanın feragat nedeniyle reddine ve reddedilen kısım üzerinden davalı taraf yararına vekalet ücretine karar verilmesi ayrıca yargılama giderlerinin kabul-red oranına göre taraflar arasında paylaştırılması gerekir.”

şeklinde karar verilerek talep sonucunun azaltılmasının davayı değiştirme olarak kabul edilemeyeceğine hükmedilmiştir.

Örnekleri çoğaltılabilir içtihatlardan da anlaşılacağı gibi, dava değerini azaltan taraf davasının belirttiği kısmından açıkça feragat etmiş olacak ve feragat herhangi bir muvafakate bağlı olmadan beyan edildiği anda sonuç doğuracaktır. Bu husus ıslah müessesesi çerçevesinde değerlendirilmeyecek, dava değerini azaltan taraf yönünden, aleyhine davasının belirttiği oranda reddedilmiş gibi hüküm kurulacaktır. Belirtmek gerekir ki; talep sonucunun azaltılması ıslah ile ortaya konulması zaruri olmayan usuli bir feragat işlemi olup, taraflar açısından kesin hüküm gibi sonuç doğuracaktır. 20.12.2021

Avukat Betül HAZAR

Bir Yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir